****** **********=Content-Type *********"text/html; charset=windows-1252"> ****** name=ProgId *********Word.Document> ****** name=Generator *********"Microsoft Word 12"> ****** name=Originator *********"Microsoft Word 12"> Hacked By_JaCCaBoo

http://img319.imageshack.us/img319/2452/darkmare7iy.jpg

By_JaCCaBoo Hacked This Site By_JaCCaBoo

By_JaCCaBoo..

html> Örnek:
   
  Progame,serverlar,oyunlar,hileler,download
  Ana Sayfa
 





Oyun İncelemeleri İlk çıktığı zamanlarda ortalığı kasıp kavurmuş olan Call of Duty, o kadar çok tutulmuştu ki birincisinin başarısının ardından ikincisi, üçüncüsü ve son olarak modern savaşı konu alan dördüncüsü çıktı. Oyun, birçok kişi için en iyi 2. Dünya Savaşı oyunuydu. Son olarak ise

dördüncü oyunun modern savaşı konu alması ilk önce ben dahil birçok CoD oyuncularında hayal kırıklığı oluşturdu. Ancak oyunu oynadıktan sonra bu fikrimin kesinlikle değiştiğini de söyleyeyim. CoD 4, belki de şu ana kadar yapılmış en iyi savaş oyunu. Şu sıralar, çevirimiçi multiplayer olarak oynadığım bu oyunun beşincisi de yoldaymış. Yine 2. Dünya Savaşı’nı konu alacak Call of Duty: World At War, pasifik cephesinde geçiyor.



Oyundaki önemli değişiklerden birinin de, oyunun geliştiricisinin artık Infinity Ward değil de Treyarch olması. Yayıncı ise her zamanki gibi Activision. Dikkatimi çeken nokta ise oyunun isminin Call of Duty 5 şeklinde geçmemesi. Oyun direkt Call of Duty: World At War şeklinde geçiyor ki bunun sebebi muhtemelen oyunun artık Treyarch’ın ürettiğini vurgulamak olsa gerek. Oyunun şimdiden ekran görüntüleri ve tanıtım videosu çıkmış. Şimdiden bile yine her zamanki gibi muhteşem bir Call of Duty oyunu geldiğini söylemek mümkün.




Capcom karşımıza harika bir Devil May Cry oyunu ile daha çıktı ve bu seferki PC versiyonu için inanılmaz bir atılım gösterdi. Eğer yazın sıcağında zamanınızı geçirecek ve her dakikasında adrenalin hissini alabileceğiniz bir oyun arıyorsanız, size Devil May Cry 4’ü öneriyoruz.

Yalnız küçük bir öneri DMC 4 almaya karar verdiğinizde bilgisayarınız için bir oyun pad’i alırsanız da iyi olacaktır zira diğer türlü, oyunda fare desteği olmadığını düşünürsek, klavye ile rahat oynanmıyor. Oyunun sayılı olumsuz yanlarından birini de söyledikten sonra, ayrıntılı açıklamalara geçebiliriz.

Devil May Cry 4, bir önceki oyun DMC 3’e göre de çok yol kat etmiş ve oyuncuya daha da fazla imkânlar tanıyan bir oyun haline gelmiş. Oyuna başlarken iki ayrı zorluk seviyesinden birini seçiyorsunuz (İleride daha da zor seviyeleri açabilirsiniz). Hatta bilgisayarın otomatik olarak sizin için yapabileceği bazı kombo hareketleri bile seçebiliyorsunuz. DMC serisi ile ilk kez tanışıyor bile olsanız, oyun kimseyi çok zorlayıcı durumda değil; ama tabii çocuk oyuncağı da olmadığı aşikâr. Nihayetinde stilist aksiyonu, muhteşem boss (bölüm sonu düşmanı) kapışmaları ve harika ara sahneleri ile oyun devamlı sizi daha ilerisi için teşvik ediyor.

Yeni kahramanımız Nero ile tanışın...

Devil May Cry’ın karizmatik karakteri Dante, oyunun olmazsa olmazlarındandır. Belirli yerlerde yine Dante’yle oynayabiliyoruz; ama oyunun esas kahramanı bu kez Dante değil. Oyunun çoğunluğunu kendine has özellikleri ve stili olan Nero ile oynuyoruz. Nero’nun da inanılmaz özelliklerinden ötürü Dante ile aynı tipte bir kahraman tasviri ortaya çıkıyor; ancak DMC 4 Nero ile Dante arasındaki ilişkiyi tam olarak açıklamıyor. Biz de buna çok takılmıyor ve Nero’nun bağlı olduğu dini örgüt “The Order of the Sword” hakkında gerçekleri ve Dante’nin bu örgütün liderini öldürmesinin sebeplerini öğrenebilmesi için maceraya atılıyoruz. Ayrıca Nero, sevgilisi Kyrie’nin de izini sürüyor. Senaryo çok fazla çarpıcı şeyler içermiyor. Ama ara sahnelerdeki diyaloglar, kamera açıları, çok gerçekçi animasyonlar ve seslendirmeler kendimizden geçmemize sebep oluyor.

Nero’nun esas özelliği, “The Devil Bringer” olarak bilinen şeytanî kolu... Bu kol sayesinde uzaktaki düşmanları bile yakalayıp çekebiliyor, birkaç kombo hareket sergiledikten sonra da kolayca etkisiz hale getirebiliyorsunuz. İşin güzel tarafı ise bu süreci gerçekleştirmek çok da zor değil ve bu sayede DMC 3’teki savunmaya dayalı anlayış daha saldırıya yönelik hale getirilmiş. Havada ve yerde yapabileceğiniz bu hızlı hareketler sayesinde biraz kanlı görüntülerle karşılaşıyorsunuz. Başlarda bazı manevraların zamanlaması zor da olsa nihayetinde alıştıkça düşmanları The Devil Bringer ile bir çırpıda yakalayıp hallediyor hale geliyorsunuz. Ayrıca Nero’nun bu yetenekli kolu dışında, Dante gibi sahip olduğu hoş envanterleri de var. The Red Queen (Kızıl Kraliçe) isimli kılıç ve Blue Rose (Mavi Gül) isimli Revolver Nero’nun demirbaşlarından; ama oyunda ilerledikçe DMC hayranlarının görünce sevinecekleri başka silahlar da bulunmakta. Nero’nun yararlı tekniklerinden biri de “Exceed” denilen, kılıcın güçlenme yeteneği. Kılıcı savurduktan sonra doğru tuşa basarsanız verebileceğiniz hasar bir hayli artıyor. Fakat zamanlamayı tutturmak çok da kolay değil.

Oyunda ilerledikçe kazanacağınız şeylerden biri de Proud Souls (Gurur Ruhları). Verilen görevlerdeki performansınıza göre kazandığınız bu bonuslarla yeni combolar açabiliyor veya var olanları geliştirebiliyorsunuz ki, bu geliştirmelere ilerleyen bölümlerde zorlaşan düşmanlar sebebiyle gerçekten ihtiyacınız oluyor. Yeteneklerinizi kendiniz seçebileceğiniz gibi, bilgisayar otomatik olarak sizin dövüşme stilinize göre de seçebiliyor. Meraklanmayın, yanlış yapabileceğiniz bir unsur yok; çünkü istediğiniz zaman tüm yetenek puanlarınızı sıfırlayıp en baştan dilediğiniz gibi tekrar dağıtabiliyorsunuz.

Oyunda ara ara gizli görevlerle karşılaşıyorsunuz. Bu görevler sizden belirli bir hareketi yapmanızı veya birçok düşmanı belirli bir zamanda öldürmenizi isteyebiliyor. İkinci ihtimal zor; ama yapılabilir de olsa, istenen bazı hareketler sizde henüz mevcut değilse, başka bir zaman buraya tekrar dönmeniz gerekebiliyor. İşin aslı, bu görevleri yapma zorunluluğunuz da yok; ama verdikleri ödüller gerçekten iştah açıcı olabiliyor.





Crysis, Crytek firmasının Far Cry ardına patlattığı en büyük bombaydı ve oyun dünyasında adeta meteor etkisi yarattı. Evet meteor diyorum, çünkü FPS türünün genel yapısını bambaşka bir boyuta taşımıştı. Grafik konusundaki başarısının yanısıra ses efektleri harikaydı, Türkçe seslendirmeler ise tek kelimeyle müthişti. CryEngine 2' nin fizik başarımı ise ses ve grafiklere yakışır nitelikteydi.Oyun Türkçe paket ile ülkemize özel bir fiyatla satışa sunuldu. Her oyun gibi kopyaları piyasada bulunmasına rağmen, Türk oyunseverler özel fiyatlı orjinal paketi alarak firmaya destek çıktı. Korsan' ın bitmek tükenmek bilmediği bir ülkede olmamıza rağmen, ne mutlu ki Crysis, Türk oyun camiası tarafından korundu ve desteklendi. Crytek ise oyuncularımızın bu konudaki hassaslığına duyarsız kalmadı ve bundan sonra çıkacak tüm Crytek oyunlarının Türkçe versiyonlarının piyasada yer alacağını belirtti. Önceki oyunun satış rakamları göze alınırsa, Crytek' in verdiği sözü tutacağına inanıyoruz. Göğsümüzü kabartan Crysis bombasından sonra, Crysis Warhead' e dair edindiğimiz ilk izlenimlerden bahsedelim...

Warhead, Crysis ile aynı zamanda, hatta aynı adada geçiyor. Bu sefer olaylara farklı bir perspektiften bakma imkanı bulacağız. Önceki oyunda Teğmen Nomad' in kontol ettiği birlikte yer alan Çavuş Sykes, yani Psycho ile tanışmıştık. Nomad' e kıyasla sağı solu belli olmayan, agresif, hatta biraz kaçık bir tipti Psycho. " Sir yes Sir " şeklindeki klasik asker tavrından uzak, emir komuta zincirine meydan okurcasına bir karaktere sahip Psycho' yu tanıdıkça, yer yer " Keşke oyunun ana karakteri Psycho olsaydı " dediğimiz oldu. Tahmin ediyoruz ki bu birçok oyuncu tarafından paylaşılan ortak bir düşünceydi ve bir şekilde Crytek' e iletildi. Crytek' de bu konuya duyarlı bir biçimde yaklaşmış ki, sonunda bizlere " Psycho' mu istiyorsunuz ? Alın bakalım size en güzelinden Psycho " demiş. Nomad, oyunun sonunda " Henüz işimiz bitmedi, geri döneceğiz " dediğinde oyunun devamının geleceğinden şüphemiz yoktu, ama Psycho beklenmedik ve hoş bir sürpriz olmuş. Crysis' in senaryosuna paralel bir şekilde olarak, adanın diğer ucunda seyreden olaylara Psycho' nun gözünden tanıklık edeceğiz. Oyunun senaryosu hakkında sizlere daha fazla bilgi vermek isterdim, ancak burada bahsedebileceğim bilgiler spoiler niteliğinde olabileceğinden, sizleri Crysis Warhead' in zevkinden mahrum etmek istemem. Ancak şu kadarını söyleyebilirim ki, adanın diğer ucundaki yaşam tarzı biraz daha vahşi. Psycho' ya gelince üzerindeki Nanosuit bu sefer daha esaslı birşey! Senaryo adına unutmadan şunu belirtmeliyim ki, Crytek daha önce yapmış olduğu bir açıklamada Crysis' in Trilogy ( üçleme ) şeklinde olacağını belirtmişti. Warhead, Crysis' den ayrı bir paket olarak çıkacak ve önceki oyunun üzerine yüklenmeyecek olmasına rağmen, Crysis' e eklenti niteliğinde olduğu belirtildiği için, Warhead' i serinin ikinci oyunu olarak değerlendirmemek gerekir.

Warhead ile gelen yenilikler oldukça renkli. Örneğin bu sefer her iki elinizde birer silah bulundurmanız mümkün. Tabii bu durumda silah çeşitleri ve dolayısıyla modifiye özellikleri de oldukça genişlemiş. Tabii yeni araçlar eklemeyi de unutmamışlar. Yapay zeka konusuna da daha detaylı bir başık atan Crytek, bu sefer karşımıza daha zorlu düşmanlar çıkaracak gibi gözüküyor. Olsun, artık Psycho' yuz biz, bize birşey olmaz Oyun tabii ki de yeni fikirler ve eğlenceyi arttıran değişikliklerle karşımıza çıkacak. Ancak Warhead mümkün olduğunca Crysis' i Crysis yapan etkenlere bağlı kalınarak tasarlanmış. Zaten bu anlamda Crysis' in pek bir eksiği yoktu, ama Crytek' in bugüne dek gösterdiği başarı düşünülürse, firma her zaman yarattığı fikirleri hızlı bir şekilde geliştirebilen bir yapıya sahip. Genel anlamda Crysis ve Crysis Warhead arasında kıyaslama yapmak gerekirse, Warhead daha sıkı çatışmalara yer veren bir oyun. Görünüşe bakılırsa oyun Psycho ile birlikte daha vahşi bir hal alıyor. Şikayeti olan var mı ? Sanmıyorum

CryEngine 2CryEngine 2 ile bizlere sunulan nimetlerin güzelliklerinden Crysis' de elimizden geldiğince faydalanmaya çalıştık. Elimizden geldiğince diyorum, çünkü Crysis'in sistem gereksinimleri oldukça yüksekti ve birçok oyuncunun ( üzülerek söylüyorum ki buna bende dahilim ) sistemi bu oyunu yüksek kalite oynayabilmek adına sınıfta kalmıştı. Oyun DirectX 10 destekliydi, ve ancak Vista destekli sistemlerde en yüksek kalitede oynanabiliyordu. Yine de Crysis' in Vista üzerindeki performansı bir yana dursun, orta ya da yüksek seviyesistem sahibi herkes, eldeki imkanlar dahilinde CryEngine 2' nin müsade etti kadarıyla Crysis' i oynadı. Kimisi çözünürlük düşürerek ve detaylarla ilgileri ayarları düşürerek oynadı, kimisi sadece gördüğü videolarla yetindi, kimisi elindeki sistemi upgrade edip oyunu daha sonra oynamayı tercih etti ( mesela ben ). Warhead'in çıkışı duyurulduğunda, ister istemez herkesin sistem konusunda kafasında soru işaretleri oluşmaya başladı. Ancak Crytek bu konuda sıkı bir optimizasyon yapmak üzere kolları sıvadı ve CryEngine 2' yi iyice bir elden geçirdi. Bu optimizasyonun sonucu " Warhead PC " adlı bir sistem de geliştirilmiş. Sistemin içeriği ( Core 2 Duo 2.53 Ghz, 1Gb Ram, Nvidia 8800GT serisi ekran kartı ) orta kalite bir PC ayarında ve Crytek tarafından söylenen o ki, Warhead , " Warhead PC" ve benzeri konfigürasyona sahip makinalarda oldukça iyi bir kalitede, yüksek bir FPS değeri ile oynanabilecekmiş. Warhead PC' nin fiyatı ise aşağı yukarı 800-850 YTL civarında. DirectX 9 tabanlı olmak üzere grafik başarımının artması oldukça rahatlatıcı bir haber. Kullanıcıyı upgrade' e zorlamayan ve kaliteden ödün vermek istemeyen yaklaşımı için Crytek' i tebrik ediyoruz.

Crysis Warhead' de 2008' in son çeyreğinde raflarda yerini alacak oyunlardan. Her gelen oyun haberi ardından " 2008' in son çeyreği demeye artık neredeyse alıştık. Oyun dünyasındaki gelişmeler ve çıkan oyunlar bazında 2008'i diğer yıllara kıyasladığımızda, 2008' in son ayları biz oyunseverler için oldukça dolu geçecek. Crysis Warhead ile ilgili son söze gelince, henüz Crysis'i oynama imkanı bulamadıysanız elinizi çabuk tutmalısınız. Çünkü Crysis Warhead piyasaya çıkar çıkmaz herkes oyunla ilgili derin sohbetlere dalacak. Tabii bir insanın bunu yapabilmesi için başta kafasını Crysis Warhead' den kaldırabilir olgunluğa erişmesi gerekir.





Electronic Arts’ın Vancouver stüdyolarında geliştirilen yarış oyunu Need for Speed: Undercover’ın yeni videosu yayımlandı. Need for Speed: Undercover serbest bir oynanış sunacak ve görev tabanlı olarak ilerleyecek. Oyun, Need for Speed serilerinden alışık olmadığımız derecede kapsamlı ve güzel bir senaryoya sahip olacak. Oyununun işleyiş olarak The Transporter filmlerine oldukça benzeyeceğini de belirtiliyor. Zaman zaman tehlikeli görevleri yerine getireceğiz, zaman zaman ise yarışlara katılıp büyük bir suç örgütünü çökertmeye çalışacağız.





Uzun bir bekleyişten sonra nihayet elimize geçti Assassin’s Creed (kısaca; AC). Prince of Persia serisinin yaratıcısı Ubisoft’un (Zaten AC’in kutusunu ilk açtığımızda burnumuza Prince of Persia kokusu gelmekte), bu projenin de altından kolayca kalkabileceğini ve son derece güzel bir eser çıkartabileceğini tahmin ediyorduk. Güzel tanıtımlarla o kadar çok heyecanlanmıştık ki, onu beklerken zaman geçmez oldu. Bakalım AC, sabırsızlıkla geçirdiğimiz zamanlara değdi mi?

Oyunu ilk açtığımızda bulanık bir ekran, hareket eden insanlar, bir yeri resmeden görüntülerin ekranda belirip kaybolması, bir delinin bizi iteklemesi gibi ilginç manzaralarla karşılaşıyoruz. Garip garip sorular kafamızda dolaşırken, kâbustan uyanmış gibi Animus adındaki makinenin içinden fırlıyoruz. Hemen ardından ise bu sefer "Animus adındaki makineye nasıl girdim?", "Bu bilim adamları kim?", "Neden beni buraya getirdiler?" gibi sorular kafamızı kurcalamaya başlıyor. Fakat merak etmeyin, hepsinin cevabını bulacağız.

Öncelikle oyunda iki boyutlu senaryo var. Bu senaryodan bahsedelim biraz. Desmond Mile adında, sıradan ve zor bir yaşama sahip olan bir barmeni canlandırıyoruz. Bu sıradan yaşamını, olağanüstü bir hale sokacak olan şey, Altair adında bir atasının olmasıdır. Bilim adamları Altair adındaki, 1100’lü yıllarda yaşamış bir suikastçı hakkında bilgi toplamak istiyorlardır. Bu yüzden onun soyundan gelen birilerini bulmalıdırlar. Bulduklarında ise, bu kişiyi Animus adındaki makine sayesinde, Altair’den kalan hafıza yapbozunu tamamlaması için görevlendireceklerdir. Kısa zamanda da aradıkları kişiyi bulurlar. Bu kişi sizin de tahmin edebileceğiniz gibi Desmond Mile’dır...

Animus, Desmond Mile’ın Altair adındaki atasının anılarıyla senkronize olmasını ve onun yaşadıklarını yaşamasını sağlıyordu. Bu sayede 1100’lü yıllarda, Al Mualim önderliğindeki bir suikastçı topluluğuna üye olan Altair’i yeniden canlandırabilmekteyiz. Altair de torunlarından biri olan Desmond Mile gibi zor günler geçirmektedir. Başına buyruk hareketleri yüzünden Al Mualim önderliğinde olan topluluktaki yetkilerini kaybetmiş durumdadır ve bu yetkilerini ve saygınlığını geri kazanmak için yapması gereken bir görevi vardır. Al Mualim’in ona verdiği listede bulunan 9 kişiyi öldürmek.

Şimdi de AC’nin geçtiği zamana şöyle genel bir bakış atalım: AC, 1191 yılında geçmekte. Bildiğiniz gibi bu yıllarda Müslümanlar ve Hıristiyanlar arasında, Kudüs için büyük bir çekişme var. Altair ile öldürdüğümüz kişiler gerçekten yaşamış insanlar. Ve bu insanları öldürme sebebimiz, Altair’in de içinde bulunduğu topluluğun Müslümanlar ve Hıristiyanlar arasındaki çekişmeyi en aza indirmek istemesidir. Biz de bu amaç uğruna oyundaki 4 tarihsel şehirde gezecek, bu şehirlerde öldüreceğimiz kişiler hakkında bilgiler toplayacak, suikastlar yapacak, askerlerle kılıç oynatarak askerler tarafından rahatsız edilen sivilleri kurtaracak ve birçok şeyi daha yapacağız.

Senaryoya genel bir değerlendirme yapmak gerekirse, 10 üzerinde 7,5 verebiliriz. Kaybolan 2,5 değerin nedeni senaryonun kötü olması değil de, bu kadar tarihsel kökene dayanan bir devirde geçen oyunun, çok daha iyi bir senaryoya sahip olabileceğidir. Ama yine de senaryo bizleri asla sıkmayacak.

Oyun gerçekten güzel grafiklere sahip. Bir süre sonra oyunun sadece tekrarlamadan ibaret olduğunu hissettiğimizde bile, grafiklerin bizi oyunu oynamaya iteceğini göreceksiniz. Şehir tasarımları ise gerçekten muhteşem hazırlanmış. Şehirler içerisinde elinize bir şehir kılavuzu alıp turistik geziye çıksanız yeridir. Kiliseler, camiler, şirin evler, pazarlar… Ubisoft bu konuya gerçekten emek vermiş. Özellikle bu büyüleyici şehirler, o şehirlere ilk vardığınızda daha bir büyüleyici oluyor. O yüzden size tavsiye, ilk kez gittiğiniz şehirlerde bırakın görevi, şöyle bir gezin damdan dama atlayarak.

Gelelim yapay zekâya. İnsanlar, bazı komik hatalar hariç, gerçekten güzel kurgulanmış. Çatıda öldürdüğünüz bir okçu yere düştüğünde, aşağıdan çığlıklar kopuyor. Dilenciler sizden para dileniyor. Deliler ise sanki sadece size deli gibi, sokaktan geçen bunca kişiye rağmen bir size saldırıyor. Her şeye rağmen delilerin oyunda var olması oyuna ayrı bir güzellik katıyor. Ayrıca Ubisoft’un öve öve bitiremediği halkla iyi geçinme seçeneğini, o kadar abartılacak bir şey olmasa da yinede işinize yarıyor. Askerler tarafından rahatsız edilen sivilleri kurtardığınız yerlere halktan kişiler toplanıyor ve siz askerden kaçarken size yardım ediyor. Askerlerin elinden ayağından tutup çekiştiriyorlar. Tavsiyem, bu manzara ile karşılaştığınızda bir çatıya çıkıp, ortadaki karmaşayı izlemeniz. Gerçekten hoş bir görüntü ile karşılaşacaksınız. Ayriyeten sizleri etkileyecek bir şey daha; oyunda az da olsa Türkçe cümleler geçiyor. Türk şehirlerine gittiğinizde askerler ve halk Türkçe konuşuyor. Damdan dama atlarken halk "bir tarafını kıracak" derken askerler ise; "gel buraya kâfir" gibi sözler kullanıyor. Özellikle "seni gözüm kapalı bile yenerim" cümlesi ise beni ayrı bir etkiledi.

Oyunun sizi içinde kaybeden ve zamanla kendisi de kaybolan bir atmosferi var. Damdan dama atlamak, zamanla cazibesinin yok olduğunu hissettiğimiz savaş sistemini kullanarak askerlerle çarpışmak, ‘shift’e basarak önünüze geçenleri kibarca iteklemek, suikastlar yaparak şehirde tam bir kargaşa ortamı oluşturmak ve bu suikastları yapmak adına yankesicilik yapmak; önemli konuşmaları dinlemek, belli kişileri yumruk zoruyla sorguya çekmek gibi ön hazırlıklarda bulunmak, "Şehirde nerede ne var?" sorusuna cevap aramak için yüksek yerlere tırmanıp oradan şehre bakmak... İşte bunları ilk yapışınızda, oyundaki bu atmosfer sizleri büyülüyor. Fakat bunları tekrar tekrar yapmaya başladığınızda, sizi büyüleyen atmosfer ortadan kalkıyor. Ve maalesef, oyun boyunca bunları tekrar tekrar yapıyorsunuz.



 
  Bugün 1 ziyaretçi (1 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol